bs-160x600-focus
Genç Bayrak Gazetesi -
$ DOLAR → Alış: 32,43 / Satış: 32,56
€ EURO → Alış: 34,63 / Satış: 34,77

Misyonerlerin tehlikeli hesapları

Atesch
Atesch
  • 10.02.2021
  • Misyonerlerin tehlikeli hesapları için yorumlar kapalı

Latince missiodan gelen misyon sözlükte “görev ve yetki”, misyoner ise “görevli olan kişi” anlamına gelmektedir. İslâm geleneğinde dinin insanlara duyurulması ve tanıtılmasına “tebliğ” ve “davet”, bu faaliyeti üstlenen kişiye “tebliğci” denilmektedir. Ancak Hıristiyanlık’taki misyon ve misyonerlikle İslâm’daki tebliğ ve davet anlayışı arasında derin farklılıklar bulunmaktadır. İslâmî tebliğ ve davette yalnızca doğruların ilân edilip insanlara duyurulması hedeflenirken (el-Mâide 5/67; en-Nahl 16/125), misyonerlikte amaç insanların vaftiz edilip Hıristiyanlaştırılmasıdır. (Matta, 28/19-20). Dolayısıyla misyonerlik, sadece hıristiyan inancının ifade edilip duyurulmasını amaçlayan sıradan bir tebliğ olayı değil, Pavlus’un da vurguladığı gibi “ne yapıp edip insanların Hıristiyanlığa kazandırılması” faaliyetidir (Korintoslular’a Birinci Mektup, 9/20).

Misyonerlik faaliyetleri batılı hıristiyan devletler tarafından, müslüman devletlere yaptıkları çeşitli çalışmalarla İslam inancından uzaklaştırıp hıristiyan inancını aşılamak ve İslam ülkelerini birer sömürge devletleri haline dönüştürmektir.

1821 yılında devrin Fener Patriği Grigoryos’un Rus Çarı 1. Aleksandr’a yazdığı ve Türklerin nasıl mahvedileceğine dair tavsiyelerinde kısa bir bölüm şunlardır:

“Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayri mümkündür. Çünkü Türkler başka milletleri gurur ve ifrada sevk edecek zaferler önünde olduğu kadar her türlü ümitleri kaybedebilecekleri mağlubiyetlere ve felaketle-re karşı sakin, sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Ferdi iradenin üstündeki hadisatı değişmez mukadderat sayma inancına sahiptirler. Bu inanışları dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden gelmektedir. Türkleri evvela bu din ve maneviyat şahsiyetlerinden mahrum bırakmak, buhran anlarında irşad vazifesini ifa edecek şahsiyet ve mihraklardan nasipsiz kılmak icap eder. Bunun da kestirme yolu dini ve manevi hayatı temsil eden teşkilat ve şahsiyetleri milletleri üzerinde müessir kudret halinden çıkarmak. Halkı da ananat-ı diniyye ve milliyetlerine intibak etmeyen harici telkin ve fikirlerle tahrip etmektir. Ancak o zaman Türkleri yıkmak mümkün olacaktır.”(Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, s.67-68).

Dün durum böyleyken acaba günümüzde durum nasıldır? Katolik kilisesinin Türkler ve Türk vatanı üzerindeki hesaplarının çarpıcı misallerinden birisi Papalığın 1983’den itibaren PKK ve lideri Öcalan konusundaki durumudur. Öcalan’a sığınma hakkı verilmesi gerektiğini kardinaller dile getirmektedirler.

Bir diğer durum dinlerarası diyalog ve ülkemizde yıllardır bu yolda Vatikan’a bağlı misyonerlik faaliyetleri yapan Fetullah Gülen ve Nurculuk faaliyetlerini örnek olarak verebiliriz. Günümüzde çok acı sonuçlarla neticelenmiş ve daha da devam etmektedir.

Papalık ve Vatikan misyonunun Türk milleti üzerindeki bir diğer faaliyeti 1965’den bu yana ülkemizde ki Kürt vatandaşlarımız ve Fırat nehrine kadar olan Doğu ve Güney Anadolu bölgemiz. Kürt kardeşlerimizi azınlık tabirleriyle kandırıp kendi vatanlarına karşı kışkırtmak istemektedirler. Doğu ve Güney Anadolu’muzu bizden koparıp İsrail’in hayali olan Büyük İsrail İmparatorluğuna katmaya çalışmaktır.

Doğu Anadolu Bölgemizi de Ermenilere vermek için uluslararası çeşitli misyonerlik çalışmaları yapmaktadırlar. Çeşitli ülke meclislerinde soykırım yalanını kabul ettirerek ülkemizi güç duruma düşürmeye çalışmaktadırlar. Bir diğer durum da Ege adalarını Yunanlılara ve Akdeniz’de bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini de Güney Rum kesimine dahil etmek için çeşitli misyonerlik çalışmaları yapmaktadırlar.

Belirttiğim birkaç örnekte görüldüğü gibi vatanımız üzerinde planı olan hain ülkeler ve misyonerlik faaliyetleri halen günümüzde de devam etmektedirler. Bu ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. 17. yy. ortalarından itibaren sömürge bakanlığı planlı bir şekilde Ortadoğu’ya çok sayıda ajan-misyoner göndermiştir.

Bu misyonerlerin iki gayesi vardı. Birincisi Osmanlı’yı yıkmak, diğeri Müslüman halkları Hıristiyanlaştırmak. Bu gayeyi gerçekleştirmek için, merkezi otoriteyi tesis eden tasavvuf kurumunu, İslam’ı ve Kur’an’ı tahrif edebilmek için hadislerin kaynakları konusunda ihtilaf çıkararak hadis müessesesini ve peygamberimizin sünnetini tahrife yöneldiler.

Nitekim 1710 yılında İngilizler tarafından ajan misyoner olarak İstanbul’a gönderilen Humpher Müslümanlar arasında renk ayırımı, kabile ihtilaflarını, arazi ihtilaflarını, dini ihtilafları ve kavmiyetçilik akımlarını tutuşturmuştu. Buradan Osmanlı İmparatorluğuna bağlı Arap ülkelerine giderek misyonerlik faaliyetlerini sürdürmüş ve Osmanlı İmparatorluğuna karşı ayaklanma başlatmıştır. (Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, s.70-80).

Humpher misyonerinin yanında daha birçok misyonerler de vatan topraklarımızın çeşitli yerlerinde turist, imam, alim, iş adamı, çeşitli dernek ve vakıflar etkinliği gibi çeşitli kisveler altında misyonerlik faaliyetlerde bulunuyorlardı. Bu misyonerden bazıları; Herbert, Goldziher, Ernest Renan, L.Massingnon, C.S. Hurgrange, Lawrence, Thomas…

Misyonerler, vatan topraklarında misyonerlik çalışmalarını yaparken; Sünni ve Şii, Alevi ve sünni müslümanlar arasında mezhep çatışması çıkarmak, Müslümanlar cahil kalsın diye eğitim ve öğretimi tahrip etmek, tembelliği teşvik etmek, çalışkanlığa mani olmak, içki, kumar, fesat ve fuhşu yaymak, domuz eti kullanmayı teşvik etmek, gerçek olan maneviyat ehillerine çeşitli iftiralar atmak, din adamları arasına misyoner olan din adamlarını yerleştirmek gibi faktörleri plan dahilinde zamanı geldikçe yerli işbirlikçileri ile birlikte uygulamaya koyarlardı.

Türk milleti olarak bir ve beraber olmak, misyonerlerin çalışmalarına karşı önlem almak zorundayız. Bunun içinde tehlikeleri henüz gelmeden önce bilen, yıllar sonra meydana gelecekleri öngörüsü ile bilen, vatan ve millet aşkıyla yanan alim, bilim ve ilim insanı modeli ile insanların madden ve manen kurtaracak Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in yanında olmalıyız.

“Haydar Baki adlı yazarın, bu sitede yayınlanan tüm köşe yazıları sadece yazarı ve yazıyı yazmış olduğu kurumu bağlamaktadır”

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ